İdeal açık, net ve berrak görünendir. Bu anlamda hakikat pınarından beslenir. İlahi gücün yansımasıdır. İnsanı “İnsan-ı Kamil” mertebesine yükselten, toplumları aydınlık ve medeni yapan, yüce bir idealin yol göstericiliğidir.
Aynı durum toplumlar için de geçerlidir. Bir toplumun medeniyet kurabilmesi o toplumu meydana getiren bireylerin yüce bir ideal etrafında birleşmeleriyle mümkündür. Günümüzde gelişen bilim ve teknolojiye rağmen gerçek anlamda bir medeniyet kuruculuğundan söz edemeyişimizin asıl nedeni, bireyleri birbirine kenetleyecek “ortak bir idealin” yokluğudur. İslamiyet’ten önce “Gök Tanrı” ideali etrafında kenetlenmiş Türk toplulukları, tarihin çeşitli dönemlerinde pek çok devletler kurmuşlar, yol göstericiliği günümüze kadar ulaşan önemli medeniyetlerin temsilcileri olmuşlardır. Yiğitlik, cesaret, cömertlik ve adalet gibi temel erdemlerin kaynaklandığı bu ortak ideal “Orhun Kitabelerinde” abideleşmiştir. Orhun Kitabelerinde şiirsel bir dille bize anlatılanlar, ilahi bir düzen ve ahengin siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlara yansımasıdır. Bu ilahi işleyişi örnek alan insanlar bilgeliğe, toplumlar ise gerçek medeniyet seviyesine yükselirler. İslam’ın seksen yılda, insan ömründen bile kısa bir zaman içinde İndüs Nehri’nden Endülüs’e, Kuzey Afrika’ya kadar yayılması görkemli bir medeniyet olarak yerleşip kök salması, ilahi bir idealin peşinden gitmiş olmasıyla ilgilidir. Buna takiben aynı idealin savunucuları olan Selçuklular ve Osmanlılar büyük imparatorlukların ve medeniyetlerin sahibi olmuşlardır. Tarihin derinliklerinden gelen bu ilahi ideal birliği günümüzde yerini kapitalist ve sömürgeci zihniyetin hegemonyasına bırakmaktadır. İnsanlar bütün değerlerini bu zihniyet üzerine bina etmekte ve aradığı huzuru bulmaya çalışmaktadır. Bu anlamda maddi olarak doyuma ulaşırken manevi alanda uçuruma yuvarlanmaktadır. Tarihsel bilinçaltımız kasıtlı olarak manipüle edilmekte kültürümüzün direk taşlarından olan örf, adet, gelenek, göreneklerimiz çağımızın sigortası olan yeni nesillere aktarılamamaktadır. Bunun yerine sahte kültürler “medeni yaşam” formatı ile içsel benliğimize popülarite reklamıyla yerleştirilmektedir.
Her şeye rağmen maddi ve manevi değerlerini ilahi gaye ile idealize eden ve yaratılış amacının farkında olan gençlik modern ilim bahçelerinde yetişmektedir. Gün gelecek bu ilim bahçeleri bütün insanlığın kalbinde hakikat ışını yakmış olarak vazifesini tamamlayacaktır. Biz de bu ilim bahçelerinde yerimizi almak istiyorsak “bir idealim var mı?” sorusunu kendimize samimi olarak sormamız gerekmektedir…