Rehberlik

Mesleki Formasyon

Değerli Arkadaşlar!
Eğitim; ilahi ve ince bir sanattır. Öğrencileri anlamak ve problemlerine zamanında müdahale etmek, bilgi işi olmaktan çok, bir sezgi, bir kalp ve tecrübe işidir. Meşhur eğitimcileri başarılı kılanda budur.
Aslında kabiliyet her meslekte aranan ön şartlardan biridir. Ancak, asrın çok çeşitli ve karmaşık kültür ve hayat şartları, öğretmenlerin üstün kabiliyetle birlikte, geniş bir pedagojik kültüre sahip olmalarını icap etmektedir. Yeterli bilgi ve kültüre sahip olmak, iyi bir öğretmen olabilmek için yeterli değildir. Onun öğrenciye bilgiyi en verimli biçimde aktarabilmesi için pedagojik formasyona ihtiyacı vardır.
Biliyoruz ki bugün, bir at terbiye etmenin ve tavuk yetiştirmenin bile kendisine has bir usulü ve üslubu vardır. O halde insan yetiştirme sanatının da bir usulü, ilmi, tekniği, tarzı, ölçüsü, sınırı ve esası olmalıdır. Dolayısıyla bunları öğrenmek gerekir.
Gaye sadece bilgi aktarmak değil aynı zamanda çocuk ve genci terbiye etmektir. Bu ise öğrenciyi tanımakla olur. Öğrenciyi tanıma ve en iyi yetiştirme usulü, en iyi bilgi aktarma yolu nedir? İşte öğretmene bunları büyük ölçüde kazandıran, pedagoji yani öğretmenlik meslek bilgisidir.
Pedagojinin vereceği bilginin ve kültürün, tecrübe ile elde edileceğini iddia etmek uygun düşmediği gibi öğretmenliğin Allah vergisi olduğunu kabul etmek, öğretmenlik meslek bilgisi alınmadan icrası mümkün bir sanat olduğu da kabul edilemez.

Öğretmen, genç nesli yetiştirme vazifesini üstlenmiş, öğreten ve eğiten insan; genç neslin mimarı demektir. Öğretebilmek içinde önce öğrenmek, bilmek lazımdır. Öğretmen her zaman ilimle okumak ile meşgul olup bildiklerini öğreten bilmediklerini öğrenen birisi olmalıdır. Ayrıca o ders verdiği sahada ilmi yönden otorite olmalıdır. Zernuci “öğretmenin öğrettiği branşta mahir olması vacip hatta farzdır” der. Mesela fıkıh hadis pedagoji v.s. hangi branşta ders verirse versin bu durum fark etmez.
Öğrenciler, mesleğini seven, dersinin ehli, branşında otorite olan öğretmenleri çok sever, daha çok saygı gösterirler. Dersine hâkim konuları anlaşılır bir şekilde anlatan bir öğretmenin değeri onlar katında çok yücedir.
Şayet bir öğretmen, Branşında mahir değil, dersini iyi bir şekilde veremiyorsa, öğrenciler bunu hemen fark ederek, derse girmek istemedikleri gibi girseler de anlatılanları can kulağıyla dinlemezler. Bu gibi öğretmenler ayrıca öğrenciler üzerinde de etkili olamazlar.
Artık diyebiliriz ki, öğretmenin, geniş bir kültüre, ilmi otoriteye, hafıza ve muhakeme kuvvetine, derin bir anlayış kuvvetine sahip olması gerekir. Ki böylece öğrencilerin hürmet ve güvenine mazhar olsun, onlara beklenen ilmi faydayı verebilsin, öğrencilerin itimadını kaybetmesin.
Onlara bu mukaddes mesleği sevdirsin ve bu mesleğe yönlendirsin.

Öğretmenin önemli görevlerinden biri, her an kendisini ilimde daha ileri bir seviyeye ulaştırmaya, diğeri de öğrencileri daha iyi yetiştirmeye çalışmaktır. Öğretmen deyince akla “okuyan, araştıran insan” gelir. Onun okuması hem de çok okuması bir zorunluluktur.
Öğretmen daima okuma öğrenme gayreti içinde olmalıdır. Zira kişi okuduğu, öğrendiği müddetçe âlimdir. Öğrenmeyi bırakıp kendini bundan müstağni ve elde ettiği ilmi yeterli zannettiğinde ise kendini cehaletin kucağına atmış olur.
Öğretmenin mesleğinde başarılı olmasını sağlayan bir diğer husus da metottur. Bu itibarla metot mevzuunu ele almak ve kısaca deyinmek yerinde olacaktır.
Eğitim öğretimde metot öğrencileri eğitim ve öğretimin gayelerine ulaştırmak için takip edilmesi gereken en doğru, en emin yolun ismidir. Fakat tek metot elverişli olsa da, monoton bir davranışa sevk eder. Öğrenci dersi hafife alır, derste başka şeylerle meşgul olur öğretmeni dinlemez.
Öğretmenin otoritesi sarsılabilir, öğrencilerle diyalogu zayıflar. Öğretmen kendi tecrübesi, şahsi gayret ve duyarlılığıyla sınıf seviyesine ve dersine en uygun öğretim metotlarını seçecek ve gerektiğinde değiştirme yoluna gidecektir. Önemli olan öğretmenin metot zenginliğine sahip olması ve metottan metoda geçebilmesidir. Mükemmel bir teknik, gerçek bir sanattan doğan metot insanı ferahlatır. Edep dâhilinde öğreticinin mizahi bir yönü de olmalıdır. Bu bir sanat işidir. Bazı eğitimcilerin eğitmenliği(öğretmenliği) bir nevi aktörlük kabul edişleri de bundandır.

İSLAM EĞİTİMİNİN NİHAİ HEDEFİ TERBİYEDİR

Terbiye rab kelimesinden müştaktır. Rab kelimesi Kuran-ı Kerimde 965 defa geçmektedir. İlk nazil olan ayetlerde ve son nazil olan surede yani Nas suresinde de geçmektedir. Mürebbi yani terbiye edici manasınadır.
Terbiye pratik bir ilim olup gayesi ve mevzuu vardır. Terbiye bir rehberlik, bilenin bilmeyene yaptığı tesirdir. Eğitimde zaten bu manayadır. Yani bilenin bilemeyene hak yolu gösterip elinden tutmasıdır.
Terbiye, kulu dini ve dünyevi vazifelerini yerine getirebilecek bir hale getirmektir.
İslam terbiyesi İslam dinin koyduğu esaslara uygun olarak insan fikrinin gelişmesi, davranış ve duygularının tanzimi, fikir ve düşüncede, söz ve fiilde, usul ve nizamda, doğru yolu gösterme, dünya ve ahirette mesut olacak iyi insanı kâmil insanı yetiştirme sanatıdır.
İslam’a göre eğitimin gayesi iyi ve mükemmel insan yetiştirmek, çocukları hayata ve istikbale hazırlamaktır.

Değerli arkadaşlar!
Toplumun huzuru ferdin huzurlu olmasına bağlıdır. Fert ise beden ve ruhtan yaratılmıştır. O zaman ruhen ve bedenen gerekli gıdayı ihtiyacı kadar aldığı zaman huzurlu olur. Ahiret için çalıştığı ve dünya-ahiret dengesini kurduğu müddetçe mutlu olur.
Ferdin karaktersiz, ahlaksız, uyumsuz ve huzursuz olmasından toplumda zarar görür. Hile, yalan, kin, haset, kibir, rüşvet, sahtekârlık v.s. gibi kötü alışkanlıklara müptela olması, kişiyi huzursuz kıldığı gibi toplumu da huzursuz kılar.
İslam eğitiminin bir diğer gayesi de dengeli hareket eden insan yetiştirmektir. Dengeli hareket eden insan tabirini biraz açmak istiyorum. Mesela bizim örflerimiz ve adetlerimiz vardır. Bu örf ve adetler bizim için bir öğretmenden daha kaliteli birer eğitmendirler. Bu örf ve adetler yazılı olmayan kurallardır ki, bazılarına görgü kuralları, bazılarına da ahlak kuralları denir. Misal verecek olursak,
İki kişi konuşurken araya girip lafa dalmamak
Küçüklere sevgi büyüklere de saygı beslemek
Her hususta dengeli hareket edip haddini bilmek
Kibirli ve gururlu bir şekilde davranmamak
Nankörlük etmemek.
Büyüklerin önünde değil arkasından yürümek gibi.
Biz bunlara kısaca edep ya da âdâb diyoruz.
Söz edepten açılmışken Muallim Naci’nin şu sözlerini zikretmeden geçemeyeceğim.
Şöyle der Muallim Naci “dünya ve ahirette insanı muazzez ve müşerref kılan, alçaklıktan, sefillikten kurtarıp nur-i marifet ve tariki saadete ulaştıran yegâne şey ilim ve edeptir.”
Netice olarak İslam terbiyesiyle yetişen iyi insan, ruhu ile semaya yönelmiş olduğu halde cismi ile yeryüzünde yürüyen, her iki hayatı için yeterince çalışan yani dünya ile ahiret dengesini kuran insandır.
İslam terbiyesi insanı kâmil yetiştirmeyi gaye edinir ki, kâmil insan; ahlak ve takva sahibi, adalet ve ihlâs sahibi olandır.
Sadreddin Konevi hazretleri; “sözü, kalbi ve fiili doğru olanların faziletli insanlardır.” der. Eğitimci, Eğitimin temel gayesi olan terbiye ve buna müteallik meseleler anlaşılınca eğitim ve öğretimin kendisinden bahsedebiliriz.

EĞİTİM-ÖĞRETİM

Eğitim ile öğretim birbirinin tamamlayıcısıdır. Bunlar kumaşın iki yüzü gibidirler.
İnsanın eğitime eğitilmeye ihtiyacı vardır. Çünkü eğitim ve öğretim manevi ihtiyaçlardandır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.