Bursa’da Ölmeden Önce Gör Listesi
Bursa hem tarih hemde kültürel açıdan mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Bir çok ankette de Türkiye’nin en yaşanılabilir şehri olarak seçildi. Bu yazımda sizlere Bursa gezilecek yerler arasında ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken yerleri listeledim.
1- Ulu Camii
Ulu Camii, Osmanlı Devletinin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından mimar Ali Neccar’a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır.
Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Allah’a yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan’ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar vermişti. Cami, zaferden elde edilen ganimet ile yapılacaktı. Ancak 1402’deki Ankara Savaşında sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanmıştı. Onarımı, Bayezıd’ın oğlu 1. Mehmet gerçekleştirdi ve cami 1421 yılında ibadete açıldı.
1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarım görerek 1862 yılında tekrar ibadete açılmış; 1889 yangınında da hasar görmüştür. Caminin iki minaresi vardır. Kuzeybatı köşede yer alan cami ile birlikte Yıldırım Bayezıd döneminde inşa edilmiş; kuzeydoğudaki muhtemelen Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. 2215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak yapılmıştır. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevini gerçekleştirmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.
Osmanlı’nın vizyonunu ortaya koyan bir eser
Ulu Cami Osmanlı’nın vizyonunu ortaya koyan bir proje. Rumeli ve Bizans’a dönük hedefleri ortaya koyan bir eser. Bir diğer misyonu ise Ulu Cami ile Bursa artık resmen bir Osmanlı şehri olmuştur. Çünkü Osmanlı şehirlerinin merkezinde büyük bir cami vardır. Aynı zamanda Süleyman Çelebi Mevlidi burada yazmıştır. Burası bir okuldur, hocaların dersler okuttuğunu tespit edilmiştir. Önemli bir kütüphanedir, hat sanatları ile de önemli bir sanat merkezidir. İslam dini açısından 5 önemli mabetten biridir. Geçmişte Rumeli’den hacca gidenler önce Bursaya gelip Ulu Cami’de namaz kılar, sonra hacca gidermiş. Yani burası bu kadar önemli bir mabet.
Ulucamii’yi görmeden ölmeyin. 🙂
2- Kozahan
Bursa’da Ulu Cami ile Orhan Cami arasında bulunan Koza Han 1491’de II. Bayezid tarafından dönemin mimarlarından Abdül ula bin Pulat Şah’a İstanbul’daki eserlerine vakıf olarak yapılmıştır. Koza Han eskiden ipek böceği kozalarının satışının yapıldığı bir yerdi. Kozalardan elde edilen ipek kumaşlar Bursanın tekstil merkezi olmasında ilk rolü oynamıştır.Bursa ve çevresinde yaşayan kendilerini Manavlar olarak ifade eden yaklaşık 1000 yıldır bu topraklarda yaşayan Türkler İpek Böceği üreticiliğini yüzyıllardır yapmaktadırlar. Orta Asya’dan gelen bu gelenek burada da sürdürülmüştür.
Son yıllarda sentetik (petrol ürünlerinden elde edilen) iplik ve kumaşlar yüzünden ipekböceği üreticiliği çok azalmıştır. Ancak atalarımızdan gelen bu önemli meslek ile üretilen ipek kumaşlar marka olmak isteyen moda sanayi için vazgeçilmemesi gereken materyallerdir.
Koza Hanın içinde geniş, dikdörtgen bir avlunun çevresinde iki katlı olan han 95 odalıdır, tam ortasında küçük bir mescidin altında bir şadırvan vardır. Odalar artık mağaza halini almıştır. Hanın doğusunda eskiden konaklamaya gelenlerin atlarını bağladıkları ahır ve depoların bulunduğu Dış Kozahan denilen ikinci bir avlulu bölüm vardır. Uzun çarşı’ya mavi çinilerle süslü bir taç kapı ile açılır. Bu süslü kapı açık çarşı ve kapalı Çarşı’ya açılır. Eski zamanlarda değişen adları; Cedid-i Evvel, Şimşek Hanı, Beylik Kervansarayı, Beylik Hanı, Cedid-i Amire ve Yeni Kervansaraydır. Koza Han halen Bursa ekonomisine ipekçilik alanında katkılarını sürdürmektedir. Üst katında ipek mamullerini satan kaliteli dükkanların yanı sıra alt katta da kafeteryalar mevcuttur. Hem ziyaret, hem ticaret hem de dinlenmek için Bursanın vazgeçilmezidir.
Kozahan’ı görmeden ölmeyin. 🙂
3- Irgandı Köprüsü
4- Cumalıkızık Köyü
5- İnkaya Çınarı
Bursanın Dünyaca ünlü 6 asırlık çınar ağacı
6- Gölyazı Köyü ve Ağlayan Çınar
Gölyazı, İzmir karayolunda Uluabat gölü (Apollont gölü) kıyısında küçük bir yarımadada kurulmuştur. Tarihi, Roma dönemine kadar gider. Roma döneminden kalanları, evlerin temel taşlarında görmek mümkündür. Tarihi ve coğrafi orijinal özellikler taşır. Apollon Krallığının merkezi olarak bilinir. Köyün başlıca geçim kaynağı günümüzde balıkçılık ve zeytinciliktir. Ayrıca her sene düzenlenen Leylek Şenliği vardır.
Gölyazı Tarihçesi
Döneminde bir süre Adramytteion (Edremit) ‘na, bir süre de Kizikos (Edincik) ‘a bağlı kalmıştır. İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) ‘un Bitinya gezisi sırasında kente uğradığı, kentin kapısındaki adına konulmuş onur yazısından anlaşılmaktadır. Bizans Döneminde Apollania ad Rhyndacum, önce Bitinya Piskoposluğu’na bağlı kalmış, daha sonra Nicomedia ve kısa bir süre de Kios piskoposluklarına bağlanmıştır.
Osmanlılar 1302 yılında Baleum (Koyunhisar) Savaşından sonra, bu kaleye sığınan Kite Tekfuru’nu kovalayarak ilk kez Apollania önlerine gelmişler; ancak bu kuşatma sırasında kaçak tekfurun teslim edilmesi dolayısıyla anlaşmaya vararak geri çekilmişler, yalnızca Alyos adasını ele geçirmekle yetinmişlerdir. Bu adanın ele geçirilmesiyle, esasen Apollania ad Rhyndacum’un gölün çıkış kapısındaki berkitilmiş Lopadion kalesiyle ilişiği kesilmiş bulunuyordu. Antik kentle ilgili arkeolojik bilgiler şöyle sıralanabilir:
Gölyazı’da Tarihi Eserler
Kalıntılar, karayolunun 3.7 kilometre güneyinden itibaren başlamaktadır. Antik yollar, halk arasında “Delik Taş” adıyla tanınan yerde yüzeyde görülmektedir. Birbirine paralel olarak uzanan iki yoldan batıdaki 1.7 metre genişliğindedir. Çok kullanılmış olduğu, tekerlek ve atların geçmiş olduğu yerlerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Yolların uzantıları Nekrapol içlerine doğrudur.
Doğal kayalardan kesilmiş lahit tekneleri ve kapakların yaygın olarak görüldüğü Nekrapol Alanı’nda, antik yolların kenarında, 8.5 x 8.5 metre boyutlarında yüksek anıt mezarları bulunmakta idi. Aynı tip mezarlara göl kıyısında da rastlanmaktadır.
Dış kaleye halk arasında “Taş Kapı” denilmektedir. Yarımadanın en dar yerini denetim altında bulundurmak için yapılmıştır. Surda 8.5 x 8.5 metre boyutlarında kare prizma bir burç yükselmektedir. Bu burcun yapımında, kentteki açık hava tiyatrosunun taşları kullanılmıştır. Surun duvar kalınlığı bazı yerlerde 5 metreyi bulmaktadır.
Gölyazı Ağlayan Çınar Hikayesi
Anlatılan odur ki; şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleni’ye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasıyla birlikte bir kabusa dönüşmüş.
Mübadele ile Apolyont’ta bulunan Rumlar ile Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyont’tan top yekün yola çıkan Rumlar içerisinde Mehmet’in sevgilisi Eleni ve ailesi de varmış. Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleni’yi aramaya başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleni’nin büyük ağabeyi Yorgi Mehmet’in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleni’yi unutmasını söylemiş. “Bizler artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!” demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi, hançerini çekip defalarca Mehmet’e saplamış. Aldığı yaralarla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleni’yle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş.
Eleni ve Mehmet’in Sonsuzluğa Uzandığı Yerdir Gölyazı Ağlayan Çınar
Vücudundan akan kanlarla çınarın oyuğuna şunları yazmış: “Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim.” Konvoy ilerlerken Eleni’nin sırdaşı, can dostu Penelopi, Yorgi ile Mehmet arasında geçen tartışmayı görmüş koşarak can dostunun yanına giderek bütün olan biteni anlatmış. Olanları öğrenen Eleni, bir fırsatını bulup konvoydan ayrılarak doğruca sevdiğine koşmuş. Ancak çınarın oyuğuna geldiğinde her zaman en mutlu anlarını geçirdiği bu ulu çınar onun kabusu olmuş. Biricik sevdiği kanlar içerisinde oracıkta boylu boyuna yatıyormuş. Sevdiğinin başını kollarına almış, son kez gözlerine bakmış, hıçkırıklar içerisinde ağlayarak “Merak etme bir tanem, az sonra kavuşacağız ve sonsuza dek bu çınarın oyuğu olacak yuvamız, bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız…”demiş.
Daha sonra belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın bir dalına, diğer ucunu da boynuna geçirerek oracıkta canına kıymış.
Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış.
Gölyazı ve Ağlayan Çınarı görmeden ölmeyin. 🙂
7- Suuçtu Şelalesi
Suuçtu Şelalesini görmeden ölmeyin. 🙂
8- Trilye
II. Bayezid döneminde İstanbul’dan 30 hane Türk’ün getirilerek yerleştirildiği ve eski kayıtlarda Kitai’nin iskelesi olarak anılmakta olan Trilye, Osmanlı döneminde Rumların büyük çoğunlukla yaşadıkları zengin bir yerleşim yeri idi. Özellikle zeytin ve zeytinyağı dünyaca tanınmıştı. İpek böcekçiliği ve şarap üretimi ile balıkçılık da önemli uğraşlar arasında geliyordu.
1906 tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesinde belde, şöyle tanıtılmaktadır:
“Trilye bucağı, Mudanya ilçesinin batısında ve Marmara Denizi kıyısındadır. Hoş bir havası vardır. Kasabada bir Cami-i şerif, bir İslam ve iki Hristiyan ilkokulu, yedi kilise ile eski eser niteliğinde üç manastır vardır. Kemerli denen kilisenin iç bölmelerinde bazı eski eserler bulunmaktadır. Başlıca üretimi zeytin, koza ve ev içi imalat sanayinden olarak çeşitli oda dokumalarından oluşmaktadır. Zeytin ürünü Doğu Rumeli ve Karadeniz kıyıları ile İskenderiye dolaylarına gönderilmektedir.”
Trilye Tarihçesi
1909’da Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üstüne, bir süre “Mahmutşevketpaşa” adı verilen belde, kısa süre sonra yine eski adıyla anılır olmuştur.
Yunanistan’ın 1920–1922 arasında Bursa ve çevresini işgal altında bulundurduğu dönemde, Kral Konstantin tarafından ziyaret edilen (Eylül 1921) Trilye, 13 Eylül 1922 günü Türk ordusunun gelmesi ile işgalden kurtarılmıştır.
Kurtuluş Savaşı sonrasında beldenin Rum halkından bir bölümü kendiliğinden, bir bölümü de Lozan’da varılan “Mübadele Anlaşması” gereğince Yunanistan’a göç etti. Onların yerine Selanik ve Girit’ten gelen Müslüman-Türk göçmenler beldeye yerleştirildi. Ayrıca Selanik, Usturumca, Dedeağaç, Serez, Tikveş, Karacaovalı ve Bulgaristan’dan gelen bazı göçmenler de bölgeye yerleştirildi.
1963’te “Trilye” adı kaldırılarak yerine “Zeytinbağı” adı verildi. 2011’de ise Zeytinbağı ismi kaldırıldı ve beldenin ismi tekrar “Trilye” oldu.
Trilye’yi görmeden ölmeyin. 🙂
9- Arapşükrü Sokağı
Bursa’nın Nevizadesi olan Arap Şükrü Sokağı kentin en gözde eğlence mekanıdır. Bu sokağın tarihi, biraz da Bursanın tarihidir.
Bursanın Osmanlılar tarafından fethinin ardından, Orhan Gazi tarafından kale surlarının hemen dibinde yer alan bu mahalleye Musevilerin yerleşmesine izin verir ve ardından bu mahallede sinagog da yapılır. İspanya’dan sürülen Yahudiler 1492 yılında II. Beyazid tarafından bu sokağa yerleştirilir. Yahudi Mahallesi olarak bilinen Arap Şükrü Sokağı, son 50 yılda büyük bir değişim geçirip Bursanın eğlence merkezi olmuştur. Bursada yaşamlarını sürdüren 20-30 hane Yahudi’nin ibadet ettiği Geruş ve Mayor sinagogları da bu sokaktadır.
Arap Şükrü isimli bir esnaf bu sokakta bir mekan açınca, sokak da gelişmeye başlıyor ve zamanla Arap Şükrü’nün çocuklarının yeni mekanlar açmasıyla sokak araç trafiğine kapatılıp bugünkü halini alıyor. Arap Şükrü, Bursa gecelerinin sokağıdır.
Arap Şükrü Sokağını görmeden ölmeyin. 🙂
10- Pideli Köfte ve Tahanlı Pide
Pideli Köfte
Bursa’nın en tarihi muhitlerinden Kayıhan Çarşısında, tarihi ve modern mimariyi harmanlayan dokusu ve en ferah, en nezih ortamını
yaratan pideli köfte salonları; kalite, hijyen, tüketiciye saygı ilkelerine bağlı kalarak Bursanın ve Kayıhan’ın mihenk taşı pideli köfteyi, mukaddes Türk halkına sunmaktadır. İskender kebaptan farklı olarak özel köftesi ve özel sosu ile yine tabağa dizilmiş pidelerin üzerinde doğal tereyağ ile servis edilmektedir.
Tahanlı Pide
Bursa’ya özel bir unlu mamul çeşidi. Farklı Anadolu şehirlerinde de görmeniz mümkün fakat İstanbul’da bulmakta zorlanacaksınız.
Bu arada unutmadan herhangi bir harf hatası yok Bursalılar tahin değil de tahanlı kelimesini kullanmayı tercih ederler. 😉
Bursa’da pideli köfte ve tahanlı pide yemeden kesinlikle ölmeyin. 🙂
Bursada ne yenir sorusuna daha detaylı cevaplar arıyorsanız linke tıklayabilirsiniz.
Bursa gezilecek yerler hakkında ilçe ilçe daha detaylı bilgi almak isterseniz Gurmex.com harika bir kategori oluşturmuş yine linke tıklayıp göz atabilirsiniz.